Pandemi sürecinin çalışanlarda yarattığı olumsuz psikoloji ve liderlerin üzerinde yarattığı baskı iş yaşamındaki çok şeyi değiştirdi.
Değişkenlerden biri ise “anlam.”
Çalışanlar içinde bulunduğu belirsizliği yönetmeye, işini sürdürülebilir kılmaya devam etmeye çalışırken diğer taraftan “ben ne yapıyorum bu hayatta?” sorusunu kendisine daha fazla soruyor.
Ve eğer yaptığı iş ile ilgili bir anlam bütünlüğü yakalayabiliyorsa, kişisel beklentileri ile hizalayabiliyorsa o motivasyon konusunda daha şanslı oluyor.
Özellikle son dönemde, insan kaynakları alanında yapılan çalışmalarda öne çıkan, bizi de yoğunlaşan kurumsal birebir seanslarımızda gördüğümüz o ki, bugünün iş insanları bir taraftan iyiden iyiye zorlaşan yaşam koşulları ile mücadele ederken, diğer yandan da iş hayatındaki varlığının anlamını sorguluyor.
Bu durumun farkında olan çalışan merkezli, insani yöneticiliği benimseyen kurumlar, çalışanlarına farklı eğitim ve gelişim destekleri veriyor.
Ancak ne yazık ki şirket çalışanlarının yalnızca %12’sinin kurumsal eğitimlerden sonra öğrendiklerini çalışma hayatlarına yansıtabiliyor.
Neden sizce?
Gelin bu sorunun cevabını birlikte arayalım.
Kurumsal eğitimlerden kolektif ve bireysel olarak en faydalı şekilde yararlanabilmek eğitim içeriğiyle doğrudan ilgilidir.
Öğrendiklerinizi iş ve özel yaşantınıza entegre edebilmeniz için onlara inanmanız, faydalı olduklarına ikna olmanız ve kendinize göre uyarlayabilmeniz oldukça önemlidir. Tüm bunları sadece dinleyerek ya da sadece okuyarak yapma ihtimaliniz oldukça düşüktür. Bilgilerin sindirilebilmesi ve öğrenilenlerin unutulmaması için öğrenim sürecinin pasif olmaması gerekir.
Özellikle pandemi sürecinin çalışanlarda yarattığı olumsuz psikoloji ve liderlerin üzerinde yarattığı baskı dolayısıyla ihtiyaçların da farklılaştığını görüyoruz. Kişi kendi öğrendiklerinin, çalıştığı ortamda yaşatılmasını istiyor. Hemen her eğitimcinin duyduğu bir cümleyi paylaşmak isteri. “ Peki benim yöneticim de bu eğitimi alacak mı? “
Öğrenilen bilgilerin yaşama geçmesi için iki önemli nokta var.
1- Edinilen bilgilerin , kişilerin kendi döngülerinin farkındalığı ile davranışa yanstılması.
2- Kurum kültürü, yani çalışanın öğrendiklerini yaşatacağı ortamın hazır olması.
Bu iki önemli alana hizmet edecek önemli bir araç var ki, hali hazırdaki yöneticilerin %48’i, talep ediyor: Koçluk- Birebir Seanslar
Bugünün ve yarının iş dünyasında, salt bilgi sahibi olmak yeterli değil. Edindiğimiz bilgileri yaşamımıza aktaramamamzın kök sebepleri var.
Yöneticiler aldıkları koçluk hizmetleri ile önce kendi döngülerini fark edip sonra iletişimlerine yansıtma şansına sahip oluyor. Ardından sergiledikleri koçvari iletişim ile ekiplerini kuvvetlendiriyor.
Lakin bir şirketin kültürü buna müsaade etmiyorsa, tüm bunlar hiçbir işe yaramıyor. O nedenle, üst yönetimin koç vari ve açık iletişimi benimsemesi gerekiyor.
Diğer taraftan hem yöneticilerin ve de çalışanların, konu üzerinde çalışarak ya da destek alarak, duygu ve düşünce döngüsünü anlaması, inanç kalıplarını fark etmesi, farkında olmadan sahip olduğu blokajlarını fark etmesi elbette iş yaşamındaki başarısı kadar özel yaşamındaki denge için de çok kıymetli.
Buraya giden yolda önemli kaynağımız ise her zaman söylediğimiz gibi, duygusal zekamız. Kendimizle temasa geçip ve diğerleriyle olan iletişimimizi kuvvetlendirecek üzerinde çalışmanız gereken 6 önemli yetkinliği* paylaşmak isterim.
1- Kendinizle Temas Kurun
Kendinin farkındalığı gösterdiğin davranışın, güçlü yönlerinin ve sınırlarının ve (bunların) diğerleri üzerindeki etkisinin farkında olmaktır. Yüksek derecede kendi farkındalığı olmaksızın, duygularını kontrol etmek mümkün değildir. Kendimizin farkında olduğumuzda, kendimiz ve iletişimde bulunduğumuz kişiler için “anda” ve “orada” oluruz. Herhangi bir anda duygularımızın ve ruh halimizin farkındalığı yapıcı kararlar almamızı ve her duruma etkin şekilde karşılık vermemizi sağlar.
Duygusal beynimizi karıştıran durumlarda kendimize sorduğumuz soru genellikle “şu anda ne hissediyorum” olur. Bu basit soru çoğunlukla, daha sonra pişman olacağımız bir şey yapmadan veya söylemeden önce düşünen beynin müdahalesine olanak tanıyan yeterli alanı sağlamış olur.
Kendi farkındalığı düşük olan bir bireyin etkisine hepimiz tanık olmuşuzdur. Bu kişiler çoğunlukla, olaylar karşısında gösterdikleri düşüncesiz tepkilerinin sonuçlarından bihaber, arkalarında duygusal yıkım izi bırakarak ilerlerler.
2- Diğerlerini Anlamaya Çalışın
Diğerlerinin farkındalığı, diğerlerini fark etme ve kabul etme, diğerlerini kendilerini değer verilmiş hissettirme ve dolayısı ile iletişim tarzınızı diğerlerine en uygun olacak şekilde ayarlayabilmektir.
Diğerlerinin tetikleyicilerini ve güçlendiricilerinin farkında olduğumuzda, iletişimde olduğumuz kişilerin uzun vadeli ve güvenli gelişimleri için kritik olan ihtiyaçlarına empati gösterebiliriz.
3- Özgün Olun
Özgünlük, kendini açık ve etkin şekilde ifade etme, sözünü tutma ve diğerlerinde de bu özellikleri teşvik etme ile ilgilidir. Özgün kişiler güvenilirdirler, iletişimlerinde ve başarmak istediklerinde samimidirler.
Özgünlük, hatalarımızı kabul etmeyi ve her şeyi bilmiyor olabileceğimizi kabul etmeyi gerektirir ki takımımız için en iyi olanı yaratmak üzere bazen tavsiye de alabiliriz. Geleneksel düşünce kalıplarına ısrarla sarılmak özgün değildir, deneyler yapmaya ve yeni deneyimlere açık olmalı, bilgi dağarcığımızı genişleterek yeni bilgileri açık fikirlilikle değerlendirebilmeliyiz.
4- Kararlarınızın altındaki duygu ve düşünce döngünüzü fark edin
Duygusal muhakeme, kendi ve başkalarının duygularını diğer verilerle birleştirerek karar alma süreçlerine katmaktır. Duygular önemli bilgiler içerir- örneğin ekip yöneticiniz sinirli veya stresli ise, bu duygular aslında işlerin nasıl gidip gitmeyeceğine dair ipucu vermektedir.
Duygusal muhakeme, kendi kanaatlerimiz için cesaret ve kararlarımızda sezgi ve içgüdülerimizi kullanabilme yetkinliği gerektirir. Karar verirken duygulara da dayanma zengin bir öngörü kaynağıdır.
5- Duygularınızı Yönetmeyi Öğrenin
Kendi duygularını yönetebilme, kişinin kendi ruh halleri ve duygularını, zaman ve davranışlarını yönetme ve sürekli olarak kendini geliştirmesi ile ilgilidir. Hepimizin yoğun hayatları var ve her birimiz çeşitli stres kaynaklarına maruz kalmaktayız. Bu ortamda kendimizi yönetme yetkinliği kritik önem kazanmaktadır.
Yöneticinin ruh hali bulaşıcı olabilir- yorgun, stresli veya dikkatimiz dağınık olduğunda ekiplerimiz bundan etkilenir. Eğer yönetici anda, odaklanmış ve istekli ekip üyeleri de öyle olacaktır.
Potansiyel olarak, bilinçi kendini yönetme yetkinliğinin en büyük kazancı hacıyatmazlıktır.
* Hacıyatmazlık, yaşanan güçlükler arkasından kendini toparlayabilmek, hem zaferlerden hem de felaketlerden öğrenebilmek ve değişen koşullara adapte olabilmek demektir. Denge halinde iken negatiften çok pozitif duygular yaşarız, ki bu duygusal enerji tankının hiçbir zaman boşalmayacağı anlamına gelir.
6-İlham Vermeyi Öğrenin
Son olarak, performansa ilham verebilmek, gelişebileceği ve başarılı olabileceği ortamlar yaratmak yolu ile başkalarında yüksek performansı teşvik edebilmekle ilgilidir. Performansa ilham verebilen yöneticiler cesaretlendirir ve yönlendirir, onlar doğru şekilde ve doğru zamanda, doğru sözcüklerle yapıcı geri bildirim verirler.
Yukarıdaki 6 yetkinliğe baktığımızda, aslında hepsinin kaynağını ilk yetkinlikten, yani “kendinin farkındalığından” aldığını ve ona dayandığını görürüz. Kendi farkındalığımız olmadan diğer yetkinlikleri geliştiremeyiz. “Kendini bil” (know thyself) sözü, bugün de antik Yunan’da olduğu kadar geçerlidir.
Duygusal zekayı kollektif olarak geliştirmek muhtemelen iş dünyasını sonraki seviyeye taşıyacak şey olabilir.
Ayrıca, birçok kurumda olduğu gibi, duygusal zekayı geliştirmek, sizin için de profesyonel anlamda OYUN değiştirici (game changing), kişisel anlamda ise HAYAT değiştirici (life changing) olabilir.