Yine şık bir plazadayım. İşim gücüm iş insanlarıyla. Bu defa konumuz: Tolerans Penceremiz
Haydi gelin bakalım tolerans pencereniz ne kadar açık?
Tolerans Penceresi Nedir?
🧠 Tolerans penceresi, bireyin stres altında bile ilişkisel ve zihinsel olarak işlevli kalabildiği alandır.
Bu pencere daraldığında:
🔺 Hiper-uyanıklık başlar: Öfke, kaygı, aşırı tetikte olma hâli…
🔻 Ya da kapanırız: Donma, ilgisizlik, tükenmişlik…
Bu tepkiler çoğu zaman “kişisel zaaf” olarak değerlendirilse de, aslında sinir sisteminin korunma refleksidir.
Kurumlar için anlamı ne?
Çalışanlar yalnızca iş yüküyle değil, ilişkisel iklimle tükenir.
Görünmez baskılar, zamanla çalışanın kendilik algısını zedeler.
Bu yalnızca performansı değil, psikolojik güveni, iş birliğini ve kurum bağlılığını da etkiler.
Peki ne yapılabilir?
Duygulara alan açmak.
Sadece kriz anlarında değil, gündelik ilişkilerde de…
İş yerinde duygusal zekâ, yüksek sesle konuşmak değil; bazen bir bakışı fark etmek, bir cümleyi duymak, bir sessizliğe eşlik etmektir.
Ve çoğu zaman tolerans penceremizi genişleten şey, tam da budur:
Görülmek, duyulmak, anlaşılmak.
Bugün belki şunu sormak iyi olabilir:
📍“Bu ekipte gerçekten duyulan kim?”
📍“Kimin sesi daha az çıkıyor ve neden?”
📍“Hangi duygulara iş ortamında yer açılıyor, hangileri bastırılıyor?”
Çünkü anlamak, dayanıklılığın ilk adımıdır.
Ve sağlıklı bir iş ortamı, yalnızca stratejiyle değil, insani farkındalıkla inşa edilir.
Ve insani farkındalığın kaldıracını artık çok iyi biliyoruz. Duygusal Zeka.