“Psikolojik güvenlik” ilk duyulduğunda kulağa akademik bir kavram gibi gelebilir.
Ancak iş hayatında hepimizin zaman zaman içten içe sorduğu çok tanıdık bazı sorular vardır:
> “Burada hata yapabilir miyim?”
“Düşüncelerimi ifade ettiğimde yanlış anlaşılır mıyım?”
“Sessiz kalmadan var olabilir miyim?”
Harvard’dan Prof. Amy Edmondson tarafından kavramsallaştırılan psikolojik güvenlik, çoğu zaman “rahat hissetmek” olarak yorumlansa da esas olarak risk alabilme cesaretidir.
Google’ın 180 ekip üzerinde yaptığı “Project Aristotle” araştırması da gösteriyor ki, yüksek performans gösteren ekiplerin ortak noktası tam olarak bu: Psikolojik güvenlik ortamı.
Çünkü insanlar genellikle hata yaptıkları için değil,
gördükleri problemleri söyleyemedikleri için zarar verir.
Ve bu sessizlik, çoğunlukla ilgisizlikten değil;
dışlanma, küçümsenme ya da yanlış anlaşılma korkusundan kaynaklanır.
Araştırmalar gösteriyor ki psikolojik güvenliğin olduğu ekiplerde:
▪ Yaratıcılık %27 artıyor
▪ Çalışan bağlılığı %76 daha yüksek
▪ Hata paylaşımı sayesinde verimlilik ciddi şekilde yükseliyor.
Peki bu ortam nasıl oluşur?
Toplantıda “sorusu olan var mı?” demekle değil…
Bazen bir fikre “ilginç bir bakış açısı” demekle,
bazen en sessiz ekip üyesine “Sen ne düşünüyorsun?” diye sormakla başlar.
Psikolojik güvenlik bir kavram değil, bir iklimdir.
Ve çoğu zaman birinin kendini ifade edebilmesi,
bulunduğu kurumun değil; karşısındaki kişinin aynasıdır.